
Terörsüz Türkiye Ekonomiye Nasıl Yansır?
Türkiye, son kırk yıla yakın süredir terörle mücadele ekseninde şekillenen [...]
Türkiye, son kırk yıla yakın süredir terörle mücadele ekseninde şekillenen hem güvenlik hem de ekonomi politikalarını bu öncelik temelinde inşa eden bir ülke. 11 Temmuz 2025 tarihinde PKK’nın silah bırakma kararı, kuşkusuz güvenlik, siyaset, sosyoloji ve dış politika açısından çok katmanlı sonuçlar doğuracaktır. Ancak bu yazıda meseleyi yalnızca ekonomi perspektifinden ele alacağız: Terörün sona erdiği bir Türkiye, ekonomi açısından nasıl bir dönüşüm potansiyeli barındırır?
Görünmeyen Maliyetler: Terörün Türkiye Ekonomisine Bıraktığı Derin İz
Terörün kamu bütçesine getirdiği doğrudan yük, özellikle 1980’lerin sonundan itibaren dikkat çekici şekilde artmıştı. 1987–1998 döneminde savunma harcamalarının bütçedeki payı %2,5’ten %6’ya yükselmiş; bu artış, yalnızca askeri değil, aynı zamanda sosyoekonomik önceliklerin değişimini de işaret etmişti. Ancak 2023 itibarıyla bu oran %1,5 seviyelerine düşmüş; 2024’te %1,9 olarak gerçekleşmiştir. Bu, terörün yoğunlaştığı dönemlerde savunma harcamalarının artığını, güvenlik tehdidinin zayıfladığı dönemlerde ise bu yükün azaldığını göstermektedir.
Ancak terörün Türkiye ekonomisine getirdiği yük, savunma bütçesiyle sınırlı değildir. Altyapı tahribatı, kamu binalarının ve ulaşım-enerji hatlarının zarar görmesi gibi somut kayıplar da önemli bir maliyet kalemidir. Örneğin, 2015 yılında Diyarbakır Sur’da yaşanan çatışmalarda sadece fiziksel yıkımın devlete maliyeti yaklaşık 1 milyar dolar olarak hesaplanmıştır.
Bununla birlikte, terörün esas yıkıcı etkisi doğrudan maliyetlerden ziyade dolaylı ve örtük ekonomik kayıplarda ortaya çıkmaktadır. Bu konuda en kapsamlı çalışmalardan biri olan “Sosyo-İktisadi Maliyetleri İtibariyle Türkiye’de Terörizm Sorunu” başlıklı araştırma projesinde, çok boyutlu mekânsal ekonometrik modeller aracılığıyla şu sonuçlara ulaşılmıştır:
- Terör, özel sektör girişim ve yatırım kararlarını caydırıcı bir etkiye sahiptir.
- Doğrudan yabancı sermaye girişi üzerinde negatif bir baskı oluşturur.
- İhracat hacmi, hedef pazarlara erişim ve imaj kaybı nedeniyle ciddi biçimde sınırlanır.
- Turizm talebi, özellikle imaj, güvenlik ve bölgesel risk algısı nedeniyle zayıflar.
Son 10 yılda tahmin edilen ekonomik kayıplar bu etkilerin boyutunu somutlaştırmaktadır:
- 270.362 firma potansiyel yatırım kararından vazgeçmiştir.
- Bu durum yaklaşık 557,9 milyar dolarlık fiziki sermaye birikiminin gerçekleşmemesi anlamına gelir.
- 102,6 milyar dolar potansiyel ihracat geliri kaybedilmiştir.
- 1,7 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım Türkiye’ye gelmemiştir.
- 291.921 turistin gelmemesi nedeniyle 160,8 milyon dolar turizm geliri kaybı oluşmuştur.
Toplamda yaklaşık 662,3 milyar dolarlık bir dolaylı maliyetten söz ediyoruz. Bu rakam, yalnızca geçmişi değil, aynı zamanda bugünün ve geleceğin ekonomik kayıplarını da temsil etmektedir.
Silahların Susması: Otomatik Ekonomik Refah Getirir mi?
Terörün sona ermesi, tek başına ekonomik bir sıçrama yaratmaz. Bu tür geçiş dönemleri, kısa vadeli iyimserlikle sınırlı kalmamalı; uzun vadeli yapısal politikalarla desteklenmelidir.
Kısa vadede önemli kırılmalar yaşanması beklenmemelidir:
- Savunma harcamaları azalmayabilir. Türkiye’nin askeri harcamalarının belirleyicisi yalnızca iç güvenlik değil; aynı zamanda bölgesel tehditler, dış politika stratejileri ve savunma sanayi modernizasyonudur.
- Turizm sektöründe ani bir sıçrama öngörülmemelidir. Güneydoğu’daki turizm kapasitesi zaten sınırlı olduğu için talepteki artış kısa vadede arzla sınırlanacaktır.
- Finansal piyasalarda da radikal bir dalgalanma beklenmez; çünkü son yıllarda piyasa üzerinde terör kaynaklı büyük ölçekli şoklar yaşanmamıştır. Ancak olumlu algı, bir “yeni hikâye” inşasında değerli bir başlangıç olabilir.
Orta ve uzun vadede ise daha dikkatli analizler ve yapısal yaklaşımlar gereklidir:
- Yatırım potansiyeli artar, ancak bu otomatik bir sonuç değildir. Bürokratik engeller, hukuki belirsizlikler, iş gücü niteliği gibi faktörler bu potansiyelin önünde önemli engeller olmaya devam etmektedir.
- İstihdam olanakları genişler. Özellikle kırsal alanlarda genç nüfusun üretime entegre edilmesi, göçün tersine çevrilmesi ve kırsal kalkınma politikalarının etkinleştirilmesi önemlidir.
- Finansal istikrar güçlenir. Güven ortamının artması, sermaye çıkışlarını sınırlandırabilir; uzun vadeli fonların Türkiye piyasasına yönelmesi sağlanabilir.
Bölgesel Ekonomi Politikaları: Barışı Kalkınmaya Dönüştürmek
Terörün sonlandığı bir ortamda, özellikle Güneydoğu Anadolu’nun ekonomik potansiyelinin açığa çıkarılması mümkündür. Enerji, lojistik ve tarıma dayalı sanayi yatırımları bu bölgede ciddi bir çarpan etkisi yaratabilir. GAP gibi daha önce başlatılmış ancak etkinliğini yitirmiş projeler yeniden yapılandırılarak etkinleştirilmeli; yerel halkı üretim sürecine entegre eden, istihdam odaklı bir model kurulmalıdır.
Bu süreçte yalnızca sermaye yatırımları değil; eğitim, sağlık ve sosyal altyapı yatırımları da eş zamanlı olarak bölgeye kazandırılmalıdır. Aksi halde, fiziksel altyapı gelişse dahi insan sermayesindeki yetersizlik, kalkınmayı sınırlı düzeyde bırakır.
Uluslararası Tecrübeler: Silahların Susması Ekonomik Canlanma İçin Yeterli Değil
Kolombiya, FARC ile yaşanan 50 yılı aşkın çatışmanın ardından 2016’daki barış anlaşmasıyla büyük bir dönüm noktasına ulaştı. Bu çatışma, ülke ekonomisine büyük maliyetler getirmiş, GSYİH’de %19’a varan kümülatif kayıplara ve özellikle kırsal kesimlerde yaygın yoksulluk ve yerinden edilmeye neden olmuştu. Barış sonrası dönemde Kolombiya hükümeti, “Bölgesel Odaklı Kalkınma Programları (PDET’ler)” ile 170 belediyeyi hedef alarak kapsamlı bir kamu planlaması başlattı. Bu planlama; kırsal kalkınma, toprak reformu (7,6 milyon hektar arazi tahsisi), temel sosyal hizmetlere (eğitim, sağlık, su) yatırım ve silah bırakan 13.000 FARC militanının yeniden entegrasyonuna odaklandı. Ayrıca, izole kalmış bölgelerdeki altyapı bağlantısı da iyileştirildi.
Bu planlı müdahaleler, çatışmadan en çok etkilenen bölgelerde yaşam koşullarının iyileşmesine katkı sağlasa da, süreç zorluklarla dolu. Güvenlik sorunlarının tamamen sona ermemesi, toprak reformunun yavaş ilerlemesi ve bazı bölgelerde devam eden yoksulluk, barışın ekonomik getirilerinin tam olarak hissedilmesini engelliyor. Kolombiya örneği, terör sonrası kalkınmanın uzun soluklu, çok boyutlu ve kapsamlı bir kamu planlaması gerektirdiğini net bir şekilde gösteriyor. Kamunun kararlı ve sürekli yatırımları, barışın kırılgan faydalarını somut ekonomik gelişmeye dönüştürmenin anahtarıdır.
Sonuç: Ekonomik Dönüşüm İçin Stratejik Pencere Açıldı
PKK’nın fesih kararı, Türkiye açısından yalnızca bir güvenlik kazanımı değil; aynı zamanda ekonomi tarihinde yeni bir döneme girilmesi için eşsiz bir fırsattır. Ancak bu fırsatın gerçek bir dönüşüme evrilmesi, aşağıdaki şartların sağlanmasına bağlıdır:
- Kısa vadeli iyimserlikle yetinilmemeli, yapısal reformlara odaklanılmalıdır.
- Bölgesel kalkınma politikaları, sadece yatırım teşvikleriyle değil; insan sermayesinin güçlendirilmesiyle bütüncül bir şekilde yürütülmelidir.
- Kamu yatırımları, yargı reformu, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi kalkınma bileşenleri senkronize biçimde ilerletilmelidir.
Aksi takdirde, elde edilen barış ortamı, ekonomik refah üretmeden, yalnızca siyasi bir anekdot olarak tarih sayfalarında kalabilir.




