Haftanın Ekonomi Politiği: Ekonomide Yapısal kırılma

2023 Seçimleri Sonrası Ekonomi Politikaları 2023 seçimlerinin ardından Türkiye ekonomisinde [...]

Yazar:

finerafinance

Kategori:

Yayınlanma Tarihi:

Ağustos 21, 2025

2023 Seçimleri Sonrası Ekonomi Politikaları

2023 seçimlerinin ardından Türkiye ekonomisinde kapsamlı bir politika değişimi yaşandı. Ekonomi yönetimi ve TCMB’deki değişikliklerle birlikte para politikasında önemli dönüşümler gerçekleşti. Pozitif reel faize geçiş, rezerv biriktirme stratejileri ve sadeleştirilmiş para politikası bu dönemin temel adımları oldu.

2023-2025 yıllarında para politikasının önceliği dezenflasyondu. Bu süreçte kur artışını sınırlamak temel hedeflerden biriydi. Bunu sağlamanın iki yolu vardı: Yabancı yatırımcıyı çekmek ve yurtiçi yerleşiklerin dövize yönelmesini önlemek. Ancak tüm bu adımların başarılı olabilmesi için ekonomi yönetimine duyulan güvenin korunması kritik bir faktördü.

İmamoğlu’nun Tutuklanması ve Ekonomide Kırılma

18 Mart’ta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve ertesi sabah gözaltına alınması finansal piyasalarda şok etkisi yarattı. Aynı gün döviz kuru 41,50 TL’ye yükselirken, Borsa İstanbul’da sert düşüşler yaşandı. TCMB, döviz kurunu dengelemek için 20-25 milyar dolar aralığında müdahale etti ve gecelik borçlanma faizlerini artırdı. Bu adımlarla kur 38 TL seviyesine gerilese de, BİST üç gün üst üste değer kaybederek haftalık bazda %26 düşüş yaşadı.

Bundan Sonra Ne Olacak?

Ekonomi yönetimi, borsadaki kayıpları sınırlamak ve dövize yönelimi azaltmak için yeni önlemler alacağının  sinyalini veriyor. SPK’nın açığa satış yasağı getirmesi bu adımlardan biri olarak değerlendirilebilir. Ancak sorunun daha derin olduğu görülüyor.

Ekonomi politikasının temel hedeflerinden biri yurtiçi yerleşiklerin döviz talebini azaltmak ve yabancı yatırımı artırmaktı. Ancak son gelişmeler, iki yıldır oluşturulmaya çalışılan güveni zedeleyerek bu hedefleri riske atıyor. Döviz satışlarının azalması ve yabancı yatırımcı girişlerinin sınırlı kalması, mevcut döviz politikasının sürdürülebilirliğini tartışmalı hale getiriyor.

TCMB Faizi Yükseltmekle Güveni Sağlayabilir mi?

Genel kanıya göre, hukukun etkin işlemediği ülkeler yatırımcılar için cazip değildir. Ancak portföy yatırımları açısından en önemli faktör etkin hukuktan daha çok, öngörülebilir ve cazip getiriler sunmaktır. Yüksek faiz oranları yabancı yatırımcıları teşvik edebilir, fakat mevcut belirsizlik ortamında bunun tek başına yeterli olmayabileceği görülüyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in iki yıldır uluslararası yatırımcılarla görüşmelerine rağmen portföy girişleri sınırlı kalmıştı. Son gelişmeler, yabancı yatırım akışının daha da zayıflayabileceğine işaret ediyor. Ayrıca, şubat ayında yurtiçi yerleşiklerin döviz talebindeki tersine dönüş, son olaylarla birlikte daha da hızlanabilir. Belirsizlik arttıkça, döviz hesaplarını azaltmak yerine artırma eğilimi güçlenebilir.

Ekonomi Politikasında Üçlü Açmaz

Ekonomi yönetimi, kur ve borsa piyasalarında denge sağlamak için gerekli adımları atsa da, mevcut para politikasının sürdürülebilir olmadığı görülüyor. Kuru kontrol altında tutan, rezerv birikimini destekleyen ve dezenflasyonu hedefleyen politika seti artık bir yol ayrımına gelmiş durumda. Önümüzdeki süreçte ekonomi yönetiminin döviz kuru, faiz oranları ve enflasyon politikaları arasında bir seçim yapması gerekecek. Üç temel seçenek öne çıkıyor:

  • Döviz kurundaki yükselişe belli ölçüde izin vermek
  • Faiz oranlarını artırarak finansal istikrarı korumak
  • Enflasyonu düşürmeye yönelik adımları ertelemek

Peki, Ya Özel Sektör ve Hane Halkı?

Para politikasındaki dalgalanmaların reel sektöre etkisi henüz geniş çapta değerlendirilmiş değil. Ancak reel sektör için düşük faiz ortamının getirdiği en büyük risk, döviz cinsinden borçlanmanın artması oldu. Daha önce de vurguladığımız gibi, özel sektörün toplam döviz borcu 170 milyar dolara yaklaşmış durumda. Bu nedenle, kurda yaşanacak ani yükselişler şirketler açısından ciddi riskler barındırıyor.

Diğer yandan, özellikle imalat sanayinde finansman maliyetleri artık tolere edilemez seviyeye ulaştı. Şirketler için krediye erişim zorlaşırken, yüksek faiz oranları üretim ve yatırım kararlarını olumsuz etkiliyor. Bu durum, faiz oranlarının düşmesi yönündeki baskıyı artırıyor.

Son olarak, hane halkı tarafında da büyük bir maliyet birikimi söz konusu. Son iki yıldır uygulanan sıkı para politikası nedeniyle ücret artışları baskılanırken, alım gücü ciddi şekilde geriledi. Vatandaşlar, enflasyon düştüğünde bu süreçte katlanılan fedakârlıkların karşılığının alınacağına inanıyordu. Ancak mevcut belirsizlikler nedeniyle, enflasyonun hızla düşmesi ve halkın gündeminden çıkması yönündeki beklenti giderek güçleniyor.

Sonuç

Hangi karar alınırsa alınsın, son iki yıldır oluşturulan dengenin bozulduğu açık. Yeni denge noktasının nerede oluşacağı ise önümüzdeki haftalarda netlik kazanacak.

Bu İçeriği Paylaşın!

Mail Listesine Kaydol!

Haftanın Panoraması ve Finera Gündem Ücretsiz Olarak Mail Kutunda!