Enflasyonu Neden Düşüremiyoruz? Türkiye İçin Yeni Bir Analitik Yaklaşım Önerisi

Enflasyon nasıl düşer? Enflasyonun çözümünü için veri bilimi projesi.

Yazar:

finerafinance

Kategori:

Yayınlanma Tarihi:

Ekim 6, 2025

Enflasyonu Neden Düşüremiyoruz?

Türkiye ekonomisinde son yılların en temel tartışma konularından biri enflasyon. Her dönem olduğu gibi bugün de “enflasyonu neden düşüremiyoruz?” sorusu etrafında dönen, birbirinden kopuk ve çoğu zaman yüzeysel tartışmalar sürüyor. Kimi çevreler “enflasyon maliyet kaynaklı” derken üretim maliyetlerini, enerji fiyatlarını, döviz kurunu veya vergi artışlarını öne çıkarıyor. Kimileri “faizler yüksek, bu da maliyet enflasyonu yaratıyor” görüşünde. Başkaları ise “faiz yeterince yüksek değil, para politikası gevşek, tüketim talebi baskılanamıyor” diyor. Bir başka grup ise “kamu harcamaları fazla, bütçe açıkları fiyat istikrarını bozuyor” argümanını savunuyor.

Bu görüşlerin her biri belirli ölçüde doğru olabilir; ancak hangisi ne kadar doğru bilmiyoruz. Çünkü analiz edemiyoruz.  Asıl sorun; Türkiye’de enflasyonun kaynağının analitik biçimde tanımlanamamasıdır. Bu eksiklik nedeniyle çözüm arayışları genellikle geçici, yüzeysel ve birbirini dışlayan öneriler etrafında dönüyor. Oysa enflasyon, çok boyutlu ve sistemik bir olgu olduğu için, onu anlamak ve kalıcı biçimde düşürmek veri temelli, bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılıyor.

Sorunun Temelinde Veri Eksikliği Var

Türkiye’de enflasyon, belirli bir ürün sepeti üzerinden ölçülüyor(tablo 1). Ancak bu sepet, ekonomideki milyonlarca ürün ve fiyat dinamiğinin yalnızca küçük bir kesitini yansıtıyor. Aynı ürünü farklı şehirlerde farklı fiyatlarla satın alabiliyoruz; bazı fiyat artışları lojistikten, bazıları vergiden, bazıları ise stok yönetiminden kaynaklanıyor. Fakat mevcut veri altyapısı, bu farklılıkların kökenini ayrıştırmamıza izin vermiyor.

Enflasyonla etkin biçimde mücadele edebilmek için fiyat hareketlerini mikro düzeyde çözümleyebilmemiz gerekiyor. Hangi ürün, hangi sektörde, hangi bölgede ve hangi nedenle pahalanıyor? Bu soruların yanıtı olmadan geliştirilen politikalar bir şeyi yaparken başka bir şeyi bozuyor ve kalıcı olamıyor.

1- Ürün ve Şirket Bazlı Kodlama Sistemi: Yeni Bir İzleme Mimarisi

Bu noktada önerim, Türkiye’de üretim ve ticarete konu olan her ürünün ve her şirketin, tıpkı dış ticaretteki GTİP (Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu) sistemine benzer biçimde, bir ulusal ürün ve firma kimlik numarası ile tanımlanmasıdır.

Bu sistem sayesinde her ürün –örneğin döner, palet, bulgur, tişört gibi– kendine özgü bir kodla kayıt altına alınabilir. Aynı şekilde her üretici veya satıcı işletme de bölgesel ve sektörel kimlik kodlarına sahip olur (VKN bu ihtiyacı karşılamıyor). Böylece belirli bir dönemdeki fiyat artışı, hangi şirketin, hangi bölgede, hangi maliyet bileşeni nedeniyle gerçekleştiğiyle birlikte izlenebilir.  Her işlem, fatura ve satış bir ürün-firma kimliğiyle eşleştiğinde, fiyat değişimlerinin kaynağına inmek ve sistematik analiz yapmak mümkün hale gelir.

2- Büyük Veri ve Açık Veri Ekonomisi

Yeni dönemin en önemli tamamlayıcısı, açık veri tabanlarının oluşturulması olmalıdır. Günümüzde Trendyol, Hepsiburada, Sahibinden gibi platformlar milyonlarca fiyat verisini gerçek zamanlı olarak biriktiriyor. Bu platformların verileri, gizlilik ilkeleri gözetilerek kamuya, akademik araştırmalara veya kamu kurumlarına açıldığında; yapay zekâ, makine öğrenmesi ve ekonometrik modellerle Türkiye’nin fiyat davranışları detaylı biçimde analiz edilebilir.

Bu tür bir veri altyapısı, politika yapıcıların yalnızca genel enflasyon oranına değil, ürün bazlı, bölgesel ve sektörel enflasyon haritalarına bakarak karar vermesini sağlar. Böylece “selektif” yani hedefe yönelik para ve maliye politikaları geliştirilebilir. Sistemin kurulması için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.

3- Selektif Politikaların Önemi

Türkiye ekonomisi homojen bir yapı değildir. Aynı faiz oranı ya da aynı maliye politikası, her sektörde aynı etkiyi yaratmaz. Örneğin tarım sektöründe fiyatlar büyük ölçüde girdi maliyetlerine bağlıyken, hizmet sektöründe ücret artışları ve kiralar daha belirleyicidir. Bu nedenle tek tip bir politika yaklaşımı, bazı alanlarda etkisiz, bazı alanlarda ise aşırı daraltıcı olabilir.

Selektif politikalar, sektöre, bölgeye ve ürün grubuna göre farklılaşan önlemlerle fiyat dinamiklerini daha etkin yönetmeyi sağlar. Ancak bunun ön koşulu, veri tabanlı bir analiz sistemi kurmaktır.

4- Ulusal Ürün Bilgi Bankası (UÜBB)

Bu amaçla kurulacak Ulusal Ürün Bilgi Bankası (UÜBB), Türkiye’de fiyat oluşum süreçlerinin bütüncül biçimde izlenmesini sağlar. UÜBB’de her ürün, ayrıntılı bir tanım, üretim bileşenleri ve maliyet yapısı ile kaydedilir; her şirket ise sektör ve bölge bazlı kodlarla tanımlanır.

Bu sayede ürün kodları ile şirket kodları ilişkilendirilebilir; fiyat artışlarının hangi bölgede, hangi girdi kaleminden kaynaklandığı tespit edilebilir. Bu yapı yalnızca fiyat hareketlerini izlemekle kalmaz, aynı zamanda kayıt dışı ekonominin daralmasına, tedarik zinciri analizlerinin gelişmesine ve kamu politikalarının hedefe daha doğru yönelmesine katkı sağlar.

UÜBB’nin açık veri tabanı olarak tasarlanması da kritik önemdedir. Kamu kurumları, TÜBİTAK, üniversiteler ve Merkez Bankası, gizlilik ilkelerine riayet ederek bu veriye erişebilmelidir. Böyle bir sistem, akademik dünyada büyük bir bilgi üretimi ve politika geliştirme devrimi yaratır.

5-Bölgesel Fiyat Endeksleri ve Veri Bağlantılı Faturalar

UÜBB’nin en önemli çıktılarından biri, bölgesel fiyat endekslerinin oluşturulması olacaktır. Türkiye, fiyat ve gelir bakımından homojen değildir; üretim merkezleri (Antalya, Mersin, Adana) ile tüketim merkezleri (İstanbul, Ankara, İzmir) arasında ciddi farklar bulunur. İl ve bölge bazlı enflasyon endeksleri, bölgesel maliyet zincirlerini çözümlemek açısından stratejik öneme sahiptir.

Buna ek olarak, veri bağlantılı e-fatura sistemi kurulmalıdır. Kesilen her fatura, ürün ve şirket koduyla otomatik olarak eşleşirse Türkiye, aylık değil günlük fiyat değişimlerini dahi izleyebilir. Böylece enflasyon ölçümündeki gecikme ortadan kalkar ve fiyat geçişkenliği modelleri daha isabetli hale gelir.

6- Açık Veri, Yasal Çerçeve ve Yapay Zekâ Çağrıları

E-ticaret platformlarında biriken fiyat verilerinin, gizlilik ilkeleri korunarak kamu yararına kullanılabilmesi için yasal bir çerçeve gereklidir. Bu kapsamda, “Yapay Zekâ ile Enflasyon Modelleme” gibi programlarla TÜBİTAK ve üniversitelerin ortak çağrılar yapması teşvik edilmelidir. Böylece ekonomistler, veri bilimciler ve istatistikçiler Türkiye’nin fiyat yapısını en küçük detayına kadar çözümleyebilir.

Bu süreç, hem akademik üretimi hem de politika kalitesini olağanüstü ölçüde artıracaktır.

Sonuç: Enflasyonla Mücadelede Yeni Bir Zihinsel Model

Türkiye’nin enflasyonu düşürememesinin temel nedeni, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda düşünsel ve analitik bir sorundur. Fiyatların neden, nerede ve hangi bileşenler nedeniyle arttığını tam olarak bilmeden alınan hiçbir karar kalıcı sonuç vermez.

Ulusal Ürün Bilgi Bankası, bölgesel endeksler, veri bağlantılı faturalar ve açık veri paylaşımıyla Türkiye, enflasyonu yalnızca bir istatistik olmaktan çıkarıp, ölçülebilir ve yönetilebilir bir davranış biçimine dönüştürebilir.

Enflasyonun çözümünü, “yalnızca” politika faizine indirgeyen sığ tartışmaları bir kenara bırakma zamanı çoktan geldi. Unutmayalım 21. yüzyılın kalanında en büyük kaynak ne petrol ne doğal gaz ne de altın,  en büyük kaynak veri olacak. En büyük güçte bu veriyi işlemek.

İçerik Tablosu

Bu İçeriği Paylaşın!

Mail Listesine Kaydol!

Haftanın Panoraması ve Finera Gündem Ücretsiz Olarak Mail Kutunda!